Aslıhan Kaplan Bayrak’ın meselesi mekânladır.
Mekânı dışavurumcu tavırla tuvallerine yansıtırken, düzeni düzensizliğin
sınırlarına doğru çekerek kozmos ile kaos arasındaki geçişi sezdirir bize.
Öklidçi düzlem geometrisine göre yeryüzünün eğri yüzeyinde inşa edilmiş ve bize
düzeni dayatan mekânların, sanatçının tuvallerinde eğrilerle, kesişen çizgilerle
soyutlandıkça entropiye doğru nasıl evrildiklerini, evrileceklerini görüyoruz.
Uzamın kesintisiz sonsuzluğunu kapatarak mutlak düzenler inşa etmek için
yarattığımız mekânlar doğaları gereği her an dengesini yitirmeye teşnedir.
Hiçbir enerji girdisi olmayan kapalı sistemler, fizikteki termodinamiğin ikinci
yasasına göre düzen yerine düzensizliğin, yani entropinin artışına yol
açacaktır. Öte yandan yeryüzünün enerji akışları karşısında, inşa edilmiş her
form yıkılmaya mahkûmdur. Dolayısıyla Aslıhan’ın mekânları bizi rahatsız ettiği
ölçüde mekân duygumuzu yeniden gözden geçirmeye zorluyor. Tam da yerleştiğimizi
düşündüğümüz an, mekânın düzensizliğe doğru evrilmesiyle birlikte
göçebeleştiğimizi hissediyoruz. Göçebeler yeryüzü uzamında her yöne hareket
ederlerken, biz yerleşikler yarattığımız mekânların düzensizliğe doğru
kaymasıyla durduğumuz yerde göçebeleşiyoruz.
Öklidçi geometrinin “paralel çizgiler sonsuza
kadar kesişmezler” yasası, Titanik gemisi battığında ihlal edilmiştir. Bir
kurtarma filikasından bakıldığında, gecenin karanlığında geminin çok güzel
olduğu görülecektir; fakat bu güzelliği deniz yüzeyiyle lomboz ışıkları
şeridinin oluşturduğu “korkunç açı” bozmaktadır. Bu basit geometri yasasının
açıkça ihlali dışında geminin yara aldığını gösteren başka hiçbir şey yoktur
(Stephen Kern, Zaman ve Uzam Kültürü, İletişim Yayınları). Aslıhan’ın resimlerinde de mekânın yara
aldığını ve çok geçmeden batacağını gösteren “korkunç açı”lar vardır. Kesişen
çizgiler ve eğrilerle düzensizliği bize duyumsatan resimlerinde merdivenler
kurtarma filikaları olarak hemen gözünüze çarpar ama. Merdivenler, çıkış/giriş yerleridir
çünkü. Yerleşik yaşamlarımızda durmadan yerleşmek üzere gün içinde yaptığımız
yolculuklarda merdivenlerden geçmek zorundayız. Düzenin ve yerleşikliğin
simgeleri olan noktalar arasında yolculuklar yapıyoruz ama yolculuklarımızı gerçekleştirdiğimiz
aradaki geçişlerden daha çok yerleşik noktalarla tanımlıyoruz kendimizi. Geçiş
yerleri, yani ara mekânlar belirsizliğin mıntıkalarıdır. Ve merdivenler,
hesaplanabilirliğin, kestirilebilirliğin mekânları olan konutlarımızdan farklı
olarak rastlantıya açık mekânlardır. Hesapsız kitapsız karşılaşmaları
deneyimleyeceğimiz geçiş yerleri. Düzeni yaşadığımız mekânlara karşıt olarak
düzensizliğin mekânları.
Merdivenler, yeryüzünün farklı düzlemlerini
birbirine bağlayarak dikine yolculuklar yaptırırlar bize. Merdivenlerle farklı
düzeylere taşındıkça yeryüzü çok farklı açılardan ifşa edecektir kendisini. Yerle
ve düzenle kurduğumuz sabitlik ilişkisini bozarak yeryüzünü çok farklı
açılardan deneyimlediğimizde perspektifin görece olduğunu, yer ve düzlem
değiştirdiğimizde değişeceğimizi duyumsatan merdivenler.
Kendi üzerimize kapanarak merdivensiz kör
kuyulara dönüştüğümüz günümüzde merdivenin içeriyi dışarıya bağlayan önemli bir
unsur olduğunu ruhsal olarak da algılıyoruz. Dışarısı önemlidir. İçerinin
çürümeye ve bozulmaya yazgılı mutlak düzeni dışarıdan gelecek şeylerle dengesini
yitirdiği ölçüde yaşama dâhil olacaktır. Yaşam, sürekli denge bozumudur çünkü.
Mutlak denge ölümdür. Dışarının tüm kuvvetlerine maruz kalarak açık havada
yürüdüğümüzde dengemiz sürekli bozulacak ve attığımız her adımda bozulan
dengemizi yeniden kuracağız ve bitimsiz bir devinim olarak denge ve dengesizlik
birbirini izleyecektir. Aslıhan’ın resimlerindeki merdivenler, yürümeye davet
eder bizleri; kapalı mekânların çürümeye ve çöküşe yazgılı ortamlarında merdivenler,
yaşamla kuracağımız yeni dengelerin kurtarma filikalarıdır.
Aslıhan mekânı yeniden ve başka türlü algılamamızı
teşvik ederken bizi yürümek için kışkırtan merdivenlerle yaşamın göçebeliğini,
akış halini de duyumsatır; yürüdükçe yaşamla yeni ve hesaplanamayan yeni
dengeler kuracağımızı.
Farklı mekânları, farklı perspektif
düzlemlerini birbirine bağlayan merdivenler. Biran önce geçmek zorunda
olduğumuz geçitler, merdiven boşlukları; Georges Perec’in değişiyle “anonim, soğuk ve neredeyse düşman bir yer.”
Aslıhan’ın resimlerine merdivenlerle girebilirsiniz ancak merdivenler
davetkârdır. Çoklu perspektif düzlemlerini merdivenlerle birbirine bağlayarak,
merdiveni bir bağlaca dönüştürmüş; tıpkı ‘ve’ler gibi merdivenler aynı zamanda
resimlerini de birbirine bağlıyor ve merdivenler, “anonim, soğuk ve neredeyse
bir düşman yer” olmaktan çıkmış. Perec haklı: “Geçen her şey merdivenden geçer,
gelen her şey merdivenden gelir” (Yaşam Kullanma Kılavuzu, çev.İsmail Yerguz,
İmge Kitabevi).
Tuvallerini çeşitli yönlerde kesen çizgilerle
Öklidçi geometriyi ve çizgisel perspektifi ihlal ederek yıkımı soyutlayan
Aslıhan’ın resimlerinde merdivenler yeni bir ortaya çıkışı, zamanda ve mekânda yepyeni
bir belirişi müjdeleyen ana unsurlardır. Fakat tanımlı ve kimlikli mekânlara
ulaşmak için geçmek zorunda olduğumuz bu ara mekânlar, belirsizlik mıntıkaları
olarak bizde kaygı da uyandıracak. Apartman merdivenleri belirsizlikleriyle
bizi hep ürkütmüştür. Aşırı tanımlı ve kimlikli konutlarımızın içindeki
güvenlikli ortama ulaşmadan önce merdivenleri geçmek zorundayız. Aslıhan Kaplan
Bayrak, merdivenleriyle bizi bu ara mekânlarda yakalayarak yerleşikliğin değerlerinden
sıyrılmamızı ve mekânla kurduğumuz yerleşik ilişkiyi gözden geçirmemizi
istiyor. Tuvallerini duyumsadığımızda kalıcı olanın yerleşik mekânlar değil,
merdivenler olduğunu anlıyoruz.
RAHMİ ÖĞDÜL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder